1. yıllar da geçse
    üzerimizden türlü badireler, türlü hatıralar da geçse,
    kader-yazgı-tanrı-karma-bir güç-hayat... her ne dersen de, o yolumuzu bir gün hiç birleşmemek üzere ayırsa da...

    21 ağustos'u 22'sine bağlayan o gece sana iyi ki o mesajı atmışım... 1.5 seneyi aşan şu iniş-çıkışlı birlikteliğimiz ve tanışıklığımız hep minnetle anacağım hatıralar olarak kalacak. yaptıklarımıza, yapamadıklarımıza dair keşke'lerim de oldu elbet... ve sen, öyle bir şeysin ki, hem iyi ki'm hem keşke'msin benim... bu satırları gördüğünü veya okuduğunu varsaysak bile senin nazarında hiçbir ehemmiyeti olmadığı kanaatindeyim. ama nazım demiş ya hani "elmanın da seni sevmesi şart mı?" diye... öyle işte...

    hayatımda bir kez kocaman sevmiştim ben... ondan sonra asla sevemem sanıyordum ve sen işte benim bu sanrımı paramparça ettin, ondan sonra da sevebileceğimi öğrettin, öyle bir öğrettin ki... neler geldi geçti hala sen geçmedin... geçecek gibi de değilsin... geçmeni de istemiyorum zaten... bir gün gelip birbirimizin olacağımıza inancım hiçbir zaman zedelenmedi benim. o, sana ilk "seni seviyorum" dediğim andan itibaren hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmadım bu hususta.

    seni çok özlüyorum... beni sevdiğini söylediklerini, beni özlemelerini, iki dudağının arasından çıkacak güzel birkaç cümle lafı çok özlüyorum. özlüyorum sevgi dolu bakışlarını, gülüşlerini ve kıskanışlarını... hayalleşmemizi, gelecekteki hayatımızı planlayışımızı ve o günlere duyduğunu sandığım inancı, kısaca seni ve sevgini, varlığını çok özlüyorum...

    hasretin bir gün dineceği inancıyla yaşıyorum her gün. seni arıyorum bazı bazı farklı bedenlerde, farklı insanlarda... hiç kimse sen değil, hiç kimse senin gibi değil, hissettirdiklerinin zerresini umut dahi ettiremiyor hiç kimse...

    seni anlattıklarımdan, sevgini kıskananlar oluyor... nazar değecek diye korkuyorum... nasıl bir lanet sevgi ki bu bendeki, vazgeçilmiyor ve vazgeçmek dahi istenmiyor... uyuşturucu bağımlısının her geçen gün daha da çok arzulaması gibi bağımlısı olduğu maddeyi... öyleyim sana ve sevgine karşı...

    gün olur, karanlıklar yerini aydınlığa bırakır, üzerimize güneş doğar ve güzel bir geleceği ikimiz, sadece biz inşa ederiz diye umut ediyorum.

    umut konusunda, babamın anlattığı güzel bir hikaye var... o uzunca hikayenin sonunda bir eşşek var ve o eşşek sucuk yapılmadan az evvel gülümser ve yaşama dair umutsuzluğun yer olmadığını şu cümlelerle anırır yanındaki arkadaşına: benim hala umudum var... o eşşek sucuk olmuş mudur yoksa bir şekilde kurtulmuş mudur bilinmez ancak, umutsuz yaşanmayacağını bir kez daha anlatmıştır.

    bilinmez, sucuk mu olurum, yoksa umduğumu mu bulurum... ama karıncanın da dediği gibi en azından bu uğurda can veririm...

    seviyorum seni kadın, mutsuz ettiklerinde de beni...
    hatta en çok mutsuz ettiklerinde...
    umursamaz tavırlarınla yoksaydıklarında...
    olmayacak, olmaz, yok deyişlerinde seviyorum seni en çok...
    hal böyleyken seviyorum seni...
    bir de seviyorum dediklerinde nasıl severim sen düşün,
    hesap edemezsin.

    hiç olmasa da, bir gün olsa da,
    bir gün olup sonra daima ayrılsak da,
    hasretin ciğerime kor alevler dağlasa da,
    hasretinin dağladığı kor alevi seviyorum...

    şairin de dediği gibi "mutlu aşk yoktur" ya hani,
    ben senin bahşettiğin mutsuzluğu seviyorum...

    öpüyorum gülüşünün kıyılarını kadın...
    bir gün mutlaka...
  2. senle konuşunca gıdısı okşanan kedi gibi oluyorum.
  3. ne diyor ahmet kaya? yine senin derdindeyim

    öyle be... o kadar çok şey paylaşmışız, ne kadar yer etmişsin ki hayatıma, her gelen, her gidecek olan seni hatırlatıyor, o olsa şimdi diye söylendiriyor... recep gibiyim yine bu sıralar, "bana her şey seni hatırlatıyor" modunda... senle biz olmayışımızın birinci yılı çoktan geçti. aradan tabi onca insan da geçti, seni unutmak için denediklerim, gerçekten "acaba olur mu" dediklerim... olmadı, yine de olmadı. sensiz olmuyor, olmayacak galiba. öyle alışmışım ki varlığına, öyle yer etmişsin ve bir ihtiyaç haline gelmişsin ki bünyemde, şairin dediği gibi, "hava kadar lazım, ekmek kadar mübarek, su gibi aziz bir şeysin, nimettensin..." vazgeçilmezsin, yokluğu katlanılmazımsın...

    senden sonraki ilişki denemelerimde, flörtlerimde hep senle kıyas ettim onları, biliyorsun. ayrıca, onların farkı şuydu: heyecan yoktu. olmasalar hiçbir şey değişmezdi, hepsi azami şekilde vazgeçilebilirdi. o yüzdendir zaten çabukça, en ufak uyuşmazlıkta vazgeçişlerim. oysa senin için nasıl uğraşmıştım, nasıl çabalamıştım bitmesin diye... senden sonra ya hiç vazgeçmemeye değecek biri olmadı hayatımda, ya da ben vazgeçmeyi öğrendim... bilmiyorum.

    bu sıralar biri var görüştüğüm. şu an için her şey çok iyi gidiyor, iyi biri gibi görünüyor ve sohbeti, zevkleri, hayata bakışı, benimkilerle uyuşuyor. ve inanmayacaksın belki ama uzun zaman sonra biri (senden hariç) heyecanlandırıyor galiba. sabahlara kadar konuşmalarımız olsun, romantizmin o tatlı tonu ve bir ilişkinin henüz başındaki o heyecanı olsun, birbirimize şarkı gönderip dinlemelerimiz olsun (bugün senin bana ilk gönderdiğin o şarkıyı gönderdi mesela) her şey şu an için iyi gidiyor ama aynı zamanda seni de anımsatmaktan geri kalmıyor. sürekli şu kıyası yaptığımı hissediyorum: o olsaydı o da böyle derdi, o şunu yapardı, o bu durumda şöyle yapmıştı, böyle demişti... ve nihayet şu cümleler gönlüm namlusundan patlayıp dudaklarım menziline varmadan içimde bir yerlere saplanıyor: keşke o olsaydı... bu duygu, o karşımdaki kişinin yetersizliği veya uyumsuzluğundan kaynaklanmıyor. hatta o kişi beklentimden daha çok heyecanlandırıyor beni, galiba. ama işte senden geçemiyorum bir türlü. hatıralardan alamıyorum hafızamı... neden böyle, inan bilmiyorum... bunu, o insana da yaşatmak istemiyorum. artık bir şekilde mutlu olmak istiyorum; sevmek ve sevilmek istiyorum. ama ya sevilirsem de yine sevemezsem, bir yanım hep sende kalırsa diye korkuyorum. bunu o insana yaşatmak istemiyorum. denemek istiyorum ama başarısız olmaktan korkuyorum, ki tecrübe ile sabit bu hususta beceriksiz olduğum. napıcam bilmiyorum, soruma cevap da bulamıyorum...

    sanırım yine aynısı olacak: yine sen sen diye diye vazgeçip bir şekilde bitirmek durumunda kalacağım bunu da. senin hiç olmayacağını adım gibi bile bile, belki hayallerime duyduğum bencil bağlılık yüzünden, belki başka saçma sebeplerden, belki de sana köpek gibi aşık olduğumdan...

    sadece "gel" demeni bekliyorum oysa. fizanda olsan kaf dağını aşıp geleceğim ama... ne geliyorsun, ne gel diyorsun...canın sağ olsun be güzel gözlüm. bize düşen de bu ayrılıkta paslanmak olsun...

    öpüyorum saçlarından...
  4. bugün bana sarıldın ya, sanki bir yerlerde çocuklar ölmüyormuş gibi mutlu oldum.
  5. aylar süren çalışmalarım sonrası ilk şiir kitabımı bugün bastırdım. saatlerce süren mizanpaj çalışmalarımız neticesinde çok minnoş bir şey geçti elime. o kadar mutlu oldum ki anlatamam. umarım sen (uğruna bu işe giriştiğim kişi) de yanağında hafif bir tebessümden öte, azcık da olsa yaklaşırsın benim bugün hissettiğim mutluluğa.